Altı Gün Arap-İsrail Savaşı
Savaşların ve havacılığın zirve yaptığı bir dönem olan 20. yy. Ortadoğu için de kaos ve yıkım anlamına gelmektedir. Bu coğrafya özellikle II. Dünya Savaşı'nın ardından bölgedeki yeni bir oluşum olan işgal ve terörle bölgeye yerleşen siyonist İsrail ile tam olarak içerisinden çıkılmaz bir hâl almıştır. Tam da bu noktada bölgede yaşanan savaşlar dönemin askeri unsurlarının da etkili bir şekilde kullanılmasına ortam hazırlamış ve yeni geliştirilen birçok silah sistemi ile harekat planı tatbik imkanı bulmuştur.
Arap - İsrail Savaşları yeni sitemlerin kullanılmasına imkan sağlamakla birlikte teknolojik gelişmelerin hangi koşullarda değerlendirilmesi halinde istenilen sonuçları vereceği konusunda da dikkat çekici birçok örneği bünyesinde barındırmaktadır. Bu kapsamda değerlendirildiği takdirde en önemli noktalardan biri; bu savaşlarda genel olarak teknik ve sayısal üstünlüğün Arap ülkelerinde olmasına karşın, kazanan tarafın imkanlarını en hızlı ve en etkin şekilde kullanan siyonist İsrail olmasıdır.
Kurulduğu tarihten itibaren sürekli kendisinden çok daha büyük bir gücün tehdidi altına olan işgalci İsrail rejimi, gerek 1948 gerekse 1956 yılında imkanlarını etkin kullanması ve esnek harekat taktikleri ve ABD'nin sınırsız desteği sayesinde kazanan taraf olmayı başarmıştır.
1967 yılında yaşanan Üçüncü Arap - İsrail Savaşı da İsrail'in hava gücünü ne düzeyde etkin kullanabildiğinin ve imkan yetersizliğinin giriştiği harekatta sonucu etkilemediğinin en büyük kanıtıdır.
1948 yılında Arap ülkelerine tehdit oluşturacak bir ülke olarak siyonist İsrail'in kurulması tüm Arap ülkelerinin tepkisini almıştır. Bir Yahudi ülkesi olması amacıyla siyonist Yahudiler tarafındanb efsane bir mit olarak tasarlanan İsrail'in kuruluşundan 24 saat sonra, bölgedeki Arap ülkelerinden olan Mısır,Ürdün, Suriye başta olmak üzere Irak,Lübnan ve diğer Arap ülkeleri İsrail rejimin askeri üslerine operasyon düzenledi.
Bu operasyonların temelinde Arap ülkelerinin konuşlandığı bir bölgede Yahudi/Siyonist bölgeye ait olmayan göçmen Yahudiler tarafından yeni bir ülkenin kurulmasının bir tehdit oluşturması vardı. Başlarda gerilla mücadelesi şeklinde başlayan çatışmalar zamanla tüm Arap ülkelerini savaşa katılmaya itti.
İsrail 1948 savaşı başlarında 60.000 kadar milis güce sahipti, bu güç savaş başlarken muharip asker haline dönüştürülerek Araplara karşı kullanıldı.Bu kuvvetler, İsrail'in Ortadoğu'da varlığını sürdüren "Sion" teşkilatından oluşturulmuştu .
Bir Arap taarruzu şeklinde başlayan savaşta Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye birlikleri ABD ve Batı emperyalizmini arkasına alan siyonist İsrail rejiminin bağımsızlık ilanından hemen sonra işgal girişimlerinde bulundu ve sınırı aşarak hava saldırılarıyla Tel-Aviv çevrelerini bombaladı, kara kuvvetleri de Tel-Aviv'in 30 km yakınlarına kadar ilerledi.
Savaş ilerledikçe durum Arapların aleyhine dönmeye başladı. Bölgesel direnişlerin de üstesinden gelen İsrail,Ocak 1949'da savaşın başarılı tarafı oludu.
1950 yılında Arap ülkeleri İsrail'e ateşkes ilan etti fakat Arap birliği ülkeleri bu ateşkes antlaşmasının bir barış antlaşması olmadığı düşüncesindeydi ve İsrail'in her zaman baskı altında tutulması gerektiği konusunda hemfikir olmuşlardı. Bu olaylar esnasında Mısır'da ve Suriye'de darbe yaşanmakta, bununla birlikte Arap ülkeleri doğu bloğu ülkeler ve batı bloğu ülkeler olarak bölünmekteydi.
Ürdün, Lübnan ve Suudi Arabistan batı yanlısıyken Mısır, Suriye ve Kuzey Afrika doğu bloğu tarafını almaktaydı.
Mısır'daki darbeler sonucunda Mısır'ın başına geçen genç subayların lideri Cemal Abdülnasır 1952 yılında iktidarı eline aldı. Abdülnasır'ın öncelikli planında Arap ülkelerini Mısır liderliğinde tekrar bir araya getirmek ve İsrail'e karşı yaşanılan yenilgiyle oluşmuş olan Arap ülkelerinin onur savaşının bedelini İsrail'den almaktı. Yaptığı planın başarıya ulaşması sonucunda Arap ülkelerinin liderliği konumunda olacaktı.
Nasır'ın Süveyş Kanalı'nı işleten İngiliz-Fransız şirketini millileştirmesiyle Avrupa ülkeleri ve Nasırizm olarak adlandırabileceğimiz Pan-Arap görüşünün yayılmasından korkan İsrail'in tepkisini almıştı. Bu olay sonrasında anlaşmalı olarak İsrail, Mısır'a saldırı düzenledi. Bu saldırılar sonucunda plana göre Fransız ve İngiliz ordusu kanala asker çıkarmış olacak ve bölgede sözü olacaktı, böylelikle kanal bölgesinin işgali sağlanacaktı.
Planlar doğrultusunda İsrail Mısır'a saldırı düzenledi. İsrail ordusu Sina Yarımadası ve Akabe Körfezi tarafına doğru ilerlerken İngiltere ve Fransa planlandığı gibi bir ültimatom yayınlayarak iki tarafın da Süveyş Kanalının 16 km uzağına çekilerek ateşkes sağlanmasını istedi. İsrail güçleri bu kuşatmadan başarılı ayrıldı ve Sina yarımadası İsrail kontrolüne geçti, Mısır kuvvetleri de bölgeden ayrılmak zorunda kaldı.
Plan istendiği gibi şekillenmiş olmasına rağmen sonuç olarak İsrail-İngiltere-Fransa cephesinin istediği olmadı. Arap devletlerinin SSCB ile fazla yakınlaşmasını istemeyen Amerika'nın baskılarıyla, İngiltere ve Fransa bölgeyi boşaltırken işgalci İsrail de bölgeden ayrılmak zorunda kaldı. Ancak Akabe Körfezinde hakimiyet kurmayı başaran İsrail bu plan sonucunda en karlı çıkan taraf oldu. İki taraf arasında devam eden sıcak gerginlik, İsrail'in Ürdün Nehri'nden su alarak "İsrail Su Yolu Projesi" adı altında yaptığı projeye Arap ülkelerinin karşı çıkması ve su yolunu kesmek istemesiyle daha da artmıştı. Bu gerginlik sonrasında İsrail Hava Kuvvetlerine ait uçaklar Suriye barajlarını bombaladı. Bu şekilde başlamış olan gerilim, sürekli sıcak tutulan sınır savaşlarıyla dipdiri tutuluyordu.
1967 yılına doğru uzun süre diplomatik olarak devam eden ilişkiler tekrar kızışmaya başladı. Ortadoğu'daki güçlü İsrail nefretinden ve Mısır'ın Arap milliyetçiliği üzerindeki amaçlarından etkilenen Ortadoğu'nun liderleri süratle tutumlarını sertleştirerek savaşa giden süreci hızlandırdılar.
1966'da yaşanan İsrail-Suriye gerginliği ve özellikle de Nasır'ın Tiran Boğazı'nı kapatarak İsrail'in Kızıldeniz'e ulaşmasını engellemesi savaşı artık kaçınılmaz hâle getirdi.
ALTI GÜN SAVAŞI
“Bu, tarihin kaydettiği en üstün hava savaşıdır. Sürat, etkinlik ve ucuzluk yönünden bu harekâtla karşılaştırılabilecek başka bir harekât yoktur.”
1967 yılı Haziran ayında halihazırda kızgın bir halde bulunan Ortadoğu coğrafyası yaşanacak bir savaş için ilk kıvılcımı bekliyordu.
İlk saldırıyı İsrail'in yapması bekleniyordu, çünkü Arap ülkeleri bu sayede savaşı başlatan taraf olarak İsrail'i suçlu gösterebileceklerdi. Taraflar ise savaş için son hazırlıklarını yapmışlardı ve son durum itibariyle askeri güçler şu şekildeydi: İsrail'in kara kuvvetleri yaklaşık 60.000 muvazzaf olmak üzere toplam 250.000 kadardı fakat İsrail'de muvazzaf olmayan birliklerde erkeklerin 49, kadınların 39 yaşına kadar her yıl bir ay eğitime tabi tutulduğu bir düzenle yetişiyordu.
Bunun yanı sıra kara kuvvetleri 11'i zırhlı ve 4'ü paraşütçü olmak üzere toplam 26 tugaydan oluşuyordu. Bunların arkasında da 14 tugaylık bir ihtiyat kuvveti vardı. Aynı zamanda 1000 civarı tank ve 750 civarında zırhlı personel taşıyıcısı mevcuttu. Hava kuvvetlerinde ise sadece 24 tanesi sesten hızlı Super Mystere olmak üzere yaklaşık 300 adet Mirage ve Mystere uçağı mevcuttu. Diğer taraftan Mısır 120.000'i ihtiyat olmak üzere 300.000 civarı asker gücüne, 1300 civarı tanka ve hepsi sesten hızlı 360 kadar uçağa sahipti. Bu uçaklar Sukhoi-7, Mig-21, Mig19'du. Ürdün, 50.000 kadar asker gücüne, 200 kadar tanka ve 20 adet Hawker-Hunter uçağına sahipti. Suriye, yaklaşık 100.000 kadar asker gücüne, 400 kadar tanka ve 200 civarı zırhlı personel taşıyıcısına ve 130 tane Mig-21F ve Mig-17 uçağına sahipti.
5 HAZİRAN HAVA HAREKATI
Savaş 5 Haziran sabahı tam olarak 8.45'te beklendiği gibi İsrail'in saldırısı ile başladı fakat esas beklenmeyen nokta İsrail'in saldırı taktiği oldu. Mısır da İsrail'in bir hava saldırısı ile başlayacağını düşünüyordu fakat İsrail 8.45'te harekatı başlatmıştı ve Mısır'ın bu noktada beklememe sebebi saat 9'da radarların artık o gün saldırı gelmeyeceği düşüncesiyle işleri yavaşlatmasıydı .
Mısır'ın hazırlıksız yakalandığı en can alıcı nokta ise saldırının gerçekleşme yönü olmuştu. Mısır bütün kuvvetlerini doğudan ve kuzeyden gelecek bir saldırıya karşı hazırlamıştı fakat saldırı batıdan gerçekleşmişti yani Mısır kendi toprakları üzerinden gelen bir saldırıya maruz kaldı.
Harekatın gerçekleşmesi ise şu şekilde olmuştu: İsrail uçakları havalandıktan sonra ilk olarak batıya, Akdeniz'e doğru yöneldiler ve bunu yaparken de bütün konuşmaları kesti ve 150 feet (50 metre) gibi çok alçak bir irtifadan ve 550-600 Knot gibi yüksek bir hızla uçtular buradaki amaçları ise Mısır'ın radarlarına, Ürdün'ün kuvvetli Marconi 247 radarına, Kıbrıs'taki İngiliz radarlarına veya Amerika'nın VI. filosuna yakalanmamaktı. İsrail uçakları batı istikametinde Sina'ya kadar uçtuktan sonra önce güneye ve sonra da Mısır mevzilerini ve havalimanlarını vuracak şekilde doğuya yöneldiler. Mısır'ın 10 havalimanını hedef alarak her 12-19 dakikada bir 8-9 dakika saldırı düzenlediler. Tüm bu hava harekatı toplamda 2 saat 50 dakika sürdü ve Mısır kuvvetlerindeki uçakların 280 tanesi yerde, 20 tanesi de havada imha edildi. Bu esnada Suriye ve Ürdün üzerine gerçekleştirilen saldırılarda da 50 Suriye uçağı ile 20 Ürdün uçağı yerde imha edildi.
Harekatın sonunda savaşın ilk saldırısı ile taraflardan biri hava gücünü tamamen kaybetmişti fakat İsrail buna mukabil sadece 19 uçağını yitirmişti. İsrail Başkomutanlığı'na göre hava harekatı esnasında bir İsrail uçağının Sina'daki bir Mısır üssüne saldırıp dönmesi bir saati aşmayacaktı. Hedeflenen sürelere göre uçak kalktıktan sonra 22.5 dakikada hedefe varacak, 8 dakikada saldırıyı gerçekleştirecek ve yüklerini boşalttığı için gidişinden daha hızlı olarak 20 dakikada üssüne geri dönecekti. Üste ise 7.5 dakika silah ve yakıt ikmali yapılacak, 2 dakika da emniyet payı bırakılacaktı. Bu plan aksatılmadan tatbik edildi ve 5 Haziran günü her İsrail pilotu günde 5-8 sorti yaptı. Fakat harekatın bu şekilde icra edilebilmesi akşamdan sabaha bir iş değildi gerçekte İsrail bu harekatı düzenleyebilmek için yaklaşık olarak 1956'dan itibaren yılda 4-6 kez harekatın tatbikatını yapmış ve minyatür Arap üslerini bombalamıştı.
Harekatın Ürdün ayağı ise daha trajik bir seyir izledi, nitekim Kral Hüseyin 5 Haziran sabahı saldırıya dair bilgi edinmeye çalışırken İsrail haberlere karartma uygulamış ve İsrail'in Mısır'a saldırdığı fakat Mısır'ın İsrail Hava Kuvvetleri'nin %75'ini tahrip ettiği halde İsrail üslerine saldırıların da devam ettiği haberini yaymıştı.
Kral Hüseyin de habere itimat ederek Ürdün radarlarında tespit edilen ve baskından dönen İsrail uçaklarının aslında İsrail'e saldıran Mısır uçakları olduğunu sanmıştır .
SONUÇ
Altı Gün Savaşı 5 Haziran'da İsrail Hava Kuvvetleri'nin Mısır, Ürdün ve Suriye'ye ait hava gücünü yok etmesinin ardından tamamen İsrail'in taarruz harekatı haline gelmiştir. İlerleyen günlerde İsrail hızla Sina içlerine ilerleyerek Mısır kuvvetlerini dağıtmış ardından Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da Ürdün'ü mağlup etmiş ve Golan tepelerini Suriye'den almıştır.
Neticede siyonist işgalci İsrail rejimi ilerleyen süreçte Sina'dan çekilerek bölgeyi tekrar Mısır'a bırakmıştır. Batı Şeria, Gazze ve Golan Tepeleri'ni ise işgale devam etmiş İsrail rejimi askeri birlikleri bölgeyi terk etmemiş ve bugün halen yaşanan sınır sorunlarının temelini atmıştır.
Altı Gün Savaşı'nı diğerlerinden ayıran en önemli özellik ise hiç şüphesiz işgalci İsrail'in hava harekatı olmuştur. Bu harekat ilk günden savaşı sonuca götürmekle kalmamış aynı zamanda uygulanan teknik itibariyle de havacılıkta önemli bir örnek oluşturmuştur.
İsrail'in bu harekatta uyguladığı dört teknik harekatını sonucunu büyük oranda belirlemiştir.
Bu teknikler şunlardır; 1- Baskın prensibinin etkin kullanılarak sürpriz etkisiyle uçakların yerde yakalanması 2- Mükemmel hedef istihbaratı 3- Alçak irtifa profil sonucu taarruzlar 4- Kısa yeniden hazırlık (Turn Around) zamanı.
Savaşın ardından Mısır 1968 yılında Hava Savunma Komutanlığını kurmuş ve Rus yapımı hava savunma sistemleri almıştır. Daha sonraki süreçte Mısır kara birliklerinin hava savunma sistemlerinin şemsiyesi altında olmadan ilerlemelerini yasaklamıştır.