• Yükleniyor

Hamas'ın 33 Yıllık Tarihi-2


Hamas'ın 33 Yıllık Tarihi-2
Paylaş :


İslamcılık ve Filistin milliyetçiliği “Müslüman Kardeşler Teşkilatı/İHVAN’ın Filistin kolu olarak bilinen Hamas, adını Arapça Harakat al-Mukavama al-Islamiya (İslami Direniş Hareketi) kelimelerinin ilk harflerinin bir araya gelmesinden alıyor.

Filistin İslami Direniş Hareketi/Hamas-2

İki temel referans: İslamcılık ve Filistin milliyetçiliği
“Müslüman Kardeşler Teşkilatı/İHVAN’ın Filistin kolu olarak bilinen Hamas, adını Arapça Harakat al-Mukavama al-Islamiya (İslami Direniş Hareketi) kelimelerinin ilk harflerinin bir araya gelmesinden alıyor.

“Hamas” aynı zamanda Arapça'da “hamiyet” (Türk Dil Kurumu'na göre, bir insanın yurdunu, ulusunu, ailesini koruma çabası)  ve “şevk” anlamına geliyor. Hareket, “İslamcılık” ve “Filistin” milliyetçiliği gibi iki temel ideolojiyi kendisine referans alıyor.
 
Kısa dönemli amacı İsrail’in Filistin topraklarından çekilmesini sağlamak olan örgütün, uzun dönemdeki hedefi, işgalci Siyonist İsrail rejimini önceleyerek 1948 sınırlarını esas alan İslami bir Filistin devleti kurmak.

Dış İlişkiler

Hamas I. İntifada sırasında dış destek kazanmak için yapısına dış ilişkiler bölümünü de ekledi. Bu, örgütün Müslüman Kardeşler'den kopması için önemli adımlardan da biriydi. Hamas, ilk olarak Ürdün'de büro kurunca ev sahibi hükümetle ilişkisi güvenlik kuvvetleri (istihbarat birimi) aracılığıyla sağlandı. Bu, daha sonra Hamas ile iletişim kuran diğer ülkeler için de bir yöntem olacaktı.

Şeyh Yasin hapisteyken İsrail tarafından Gazze'ye dönüşü yasaklanan Ebu Marzuk Ürdün politik bürosunun başına geçmişti. Hamas liderlerinin sınırdışı edilmesi ve Gazze'ye girişlerinin yasaklanması üzerine yurtdışı yöneticilik açma kararını daha önemli hale geldi.

Körfez Savaşı sonrası Kuveyt'e yerleşen Hamas liderleri Ürdün'ün başkenti Amman'a taşındılar. Ebu Marzuk da politik büronun şefi oldu. Burada Ürdün devletinden üst düzey destek gördüler. Ürdün  rejimi bir açıdan Hamas'ı el-Fetih, İsrail ve Müslüman Kardeşler'e karşı bir kart olarak görüyordu.

Hamas'ın ülke dışında büro açma kararı İsrail'in Hamas yöneticilerini sınır dışı etme kararının ardından alındı. 1992 yılında 415 kişi ülkeden sürgün edildi. Bu, Hamas'ın Filistin topraklarını terk ederek dış destek bulmasını kolaylaştırdı. Amman'dan yönetilen bu büro ağı giderek farklı ülkelere temsilcilikler açarak yayıldı.

29 Ağustos 1999'da Ürdün  Hamas bürolarını kapatacağını duyurdu. Halit Meşel liderliğindeki Hamas heyeti bu durum karşısında geçici süreliğine Suriye'nin başkenti Şam'a geçti.

Katar Faktörü

Hamas, 1990'ların başında Şeyh Hamad Bin Halifa El Tani veliaht olduğu sırada Katar ile dostluk kurdu, bu ilişki şeyhin 1995'te Emirlik makamına gelmesiyle güçlendi.

Hamas üyeleri Amman'dan sınırdışı edildiğinde bir grup Katar'ın başkenti Doha'ya gitti. Katar Emiri, Şam ziyaretinden sonra Amman'a dönerek Ürdün tarafından tutuklanan Halit Meşal'in serbest bırakılması için özel çaba harcadı. Basına yansıdığı kadarıyla Ürdün Kralı Hüseyin'in “Hamas'a neden ihtiyaç duyuyorsunuz” sorusuna Katar Emiri şöyle yanıt verdi: “Katar devletine İsrail'in diplomatik ilişkiler başlatma niyetine akla uygun bir kılıf sağlıyor. Hamas'ı misafir ederek diğer Arap hükümetleriyle ilişkimizi iyi tutacağız”

Katar'ın bölgesel dengeler için oynadığı rol oldukça ikirciklidir. Her şeyden önce Körfez Bölgesi'nde Amerikan üssüne ev sahibi olan Katar, ABD'nin bölgedeki en önemli ortaklarından biridir. Diğer yandan Hamas ve bazı kurumlara doğrudan siyasi ve ekonomik destek verir. Ayrıca sermayesi devlet tarafından sağlanan el-Cezire kanalını kurarak ilk kez İsrailli siyasilerin görüşlerine açıkça yer veren Arap kanalı olmuştur. El-Cezire olaylara farklı açılardan bakması ve düşünce özgürlüğünü desteklemesi açısından Arap basınında devrim niteliği taşıdığı iddia edilir.

Buna karşın el-Cezire'nin oynadığı rol de ikirciliklidir. Bu konu Arap basınında her zaman bir tartışma konusudur. Bu tartışmada yer yer El-Cezire'nin CIA ve Mossad tarafından kullanıldığı iddia edilir. Bu iddianın dayanak noktalarından biri, İsrail'in (iddia edildiği üzere) Dubai'de farklı ülke pasaportlarını kullanarak Hamas yöneticisi Mahmoud el-Mabhouh'ya karşı gerçekleştirdiği suikastır. El-Mabhouh şehit edilmeden 1 hafta önce el-Cezire kanalına röportaj vermişti.

Buna karşın bazı Arap entellektülleri el-Cezire'yi İslami grupların haberlerine daha çok yer vererek Ortadoğu'yu İslamlaştırdığını iddia ediyorlar. El-Cezire'nin tüm operasyonlarının Genel Direktörü Wadah Kanfar'ın gençlik yıllarında Sudan'da Hamas'ın temsilcisi olarak görev yaptığı iddia ediliyor.

İran ile İlişki

Hamas'ın en önemli dış bağlantısı Suriye ve İran'dır. İran İslam Devleti FKÖ'nin lideri Yaser Arafat ile sancılı ilişkisi yüzünden Hamas'a yaklaştı. İki yapı, aralarındaki mezhep farklılıklarına karşın ortak düşman olan işgalci rejim İsrail'in motivasyonuyla sıkı müttefik oldular.

Hamas'ın İran ile ilişkileri Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden hemen sonra başladı. Hamas'ın İran temsilcileri herzaman hareketin önemli liderlerinden seçilmiştir. İran’ın siyasi ve ekonomik desteğin dışında Hamas'a askeri destek de verdiği iddia ediliyor. Öne sürülen iddiaya göre; İsrail Deniz Kuvvetleri tarafından Akdeniz'de el konulan, Ürdün'de ele geçirilen ya da planlanan varış noktalarına başarıyla ulaşan silahların ortak özellikleri İran kaynaklı.

Sınma Merkezi Suriye

1982 yılında İsrail'in Lübnan'ı işgal etmesi sonrasında o zamana kadar bu ülkeyi üs olarak kullanan FKÖ ve Yaser Arafat Lübnan'ı terk etti.

Arafat, yeni üssünü Filistinli mülteci nüfusun yoğun olarak yaşadığı Şam'da kurmak yerine Tunus'u tercih etti. Bu karara sinirlenen Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad, Arafat'ı Şam'a yaptığı ziyaret sırasında “persona non grata” (istenmeyen kişi) ilan etti. Arafat daha sonraki yıllarını Oslo Süreci ile Filistin'e dönene kadar Tunus'ta geçirdi.

Hamas önceleri Şam'da bir enformasyon bürosu açmıştı. Fakat Oslo Süreci'ne karşı çıkan Hamas ve diğer Filistinli gruplar (bunlar Filistinli On Grup İttifakı olarak da bilinir) Şam'da bir araya gelmeye başladı. Böylece Hamas liderleri Şam yönetimiyle giderek yakın ilişkiler kurmaya başladı.

Örgüt Ürdün'den çıkarıldıktan sonra Hamas yönetimi Doha ve Şam arasında mekik dokumaya başladı. Sonunda Şam'da ikamet etmeye karar verdiler.

2000'li yıllar sonrasında Hamas'a Gazze Şeridi'nde giderek artan ekonomik ve siyasi destek Suriye ile Hamas'ı birbirine yakınlaştırdı. Suriye ve İran'ın Hamas ile ilişkisi örgütün Lübnan Hizbullah Hareketi ile olan ilişkisine de katkı sağladı. Suriye'deki Filistin nüfusunun da giderek Hamas'ı sahiplenmesi örgütün askeri kanadının birçok yöneticisi için Şam'ın bir sığınma merkezi olmasını sağladı.

ABD Hamas ile Görüşüyor

Rusya, Ortadoğu sorununa bir şekilde müdahil olmak için Hamas ile bağlantı kuran ülkelerin başında geliyor. Bu ilişkilerin en üst düzeyde görüldüğü nokta bu sene Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in Suriye'yi ziyareti sırasında Hamas'ın lideri Halit Meşal ile bir araya gelmesi oldu. Bu görüşme Hamas'ın Ortadoğu sorununda önemli bir aktör haline geldiğini göstermesi açısından  önemliydi.

ABD'nin de Hamas ile görüştüğü biliniyor. Bu haber ilk önce el-Cezire'nin blog yazarı tarafından gündeme getirildi. Daha sonra farklı medya organlarında yer buldu, ancak hiçbir zaman resmi olarak açıklanmadı.


Arap Ülkeleri Temkinli

Başta Mısır ve Ürdün gibi Ortadoğu'nun önemli ülkeleri olmak üzere Arap devletleri Hamas'a temkinli yaklaşıyor. Bu ülkeler Hamas ile temas kurulmasının önemli olduğunu düşünüyor. Ama Hamas'ın İslamci yapısı ve İsrail-Filistin sorunundaki müzakereye karşı olan direnişçi tavrı nedeniyle örgüt ile çoğu Arap ülkesi arasında ciddi mesafe var.

Arap ülkeleri radikal İslamcılık akımını kendi yönetimleri ve bölgenin geleceği için tehdit olarak düşünüyorlar. Arap hükümetlerinin başarısız ekonomik politikalarına alternatif olarak İslami grupların halka sosyal hizmetlerde bulunması her geçen gün İslami grupların güçlenmesine neden oluyor.
 

Arap rejimlerinin büyük çoğunluğu için ciddi tehdit unsuru olan İran'ın, Hamas'ın arkasındaki ülkelerden biri olması örgütün  imajını da etkiliyor. Bu kaygılar nedeniyle son dönemde Arap yönetimlerinin de Türkiye'ye karşı mesafe koymaya yöneldiği yorumları var.

Hamas, Ortadoğu'da birçok ülke ile temas kurabilen noktaya geldi, fakat giderek güçlenen aynı Hamas diğer Arap ülkeleri için aynı zamanda da tehdit oluşturmaya başladığı düşünülüyor.

Hamas’ın Türkiye İlişkisi

Hamas ile Türkiye arasındaki ilişkiler AKP Hükümeti ile başlamadı. Hamas politik bürosunun Şam'da yaşayan iki numaralı ismi Ebu Marzuk'un daha önce de belirtttiğ gibi, ilişkiler AKP Hükümeti'nden önce başladı. O zamanlar Hamas ile tıpkı bazı Batı ülkelerinin yaptığı gibi istihbarat birimleri görüşüyordu. Hamas'ın AKP'den önce Saadet Partisi / Refah Partisi ile de teması vardı. Ancak Hamas'ın Türkiye'de ilk kez başbakanlık düzeyinde muhatap bulması AKP Hükümeti döneminde gerçekleşti.

AKP’nin Hamas'la temasındaki fark, örgütün, diğer Avrupalı ülkelerin aksine, siyasi düzeyde muhatap alınması oldu.  Türkiye, temaslar sırasında büyük ölçüde Suriye'de bulunan politik büro şefi Halit Meşal ile görüşüyordu. Bilindiği gibi, bu dönemde kurulan ilişkilerin sonucu olarak Halit Meşal 2006 yılında Türkiye’yi ziyaret etti. Hamas'a göre, 2006 yılında tartışma yaratan bu ziyaret “çok başarılı” değildi. Fakat geçen yıllar içerisinde Hamas ve Türkiye arasındaki ilişki çok daha iyi bir noktaya geldi.

Türkiye Hamas ile çeşitli konuları görüşüyor. Ankara, Hamas ile el-Fetih arasındaki görüşmelerde kimi zaman kolaylaştırıcı rol oynamaya çalışıyor. Fakat bilindiği gibi, bu süreç asıl olarak Mısır tarafından yürütülüyor. Mısır'ın bölgedeki tarihsel konumunu düşününce Türkiye'nin daha dolaylı katkısı olduğu söylenebilir.

Türkiye, 2006 yılında Hamas tarafından kaçırılan İsrail askeri Gilad Şalit için de girişimlerde bulundu. Aynı zamanda Alman vatandaşı olan Şalit için Almanya da devreye girmişti. Almanya bu girişimlerini Alman Gizli Servisi aracılığıyla yönetiyor. Hamas Batılı ülkelerle temas kurmak ve dış gücünü arttırmak için bu konuda arabulucu olmaksızın Almanya ile görüşmeyi tercih ediyor.

ABD eski başkanı Jimmy Carter, 1997’deki suikast girişiminin ardından, 1999’dan itibaren Suriye’nin başkenti Şam’da yaşamaya başlayan Hamas Siyasî Büro Şefi Hâlid Meşal’i ziyaret etti. Carter’ın amacı, Gilad Şalit’in serbest bırakılmasına aracılık etmekti, ancak bu girişim başarıya ulaşmadı. Meşal, Şam’da ağırladığı Carter’la kameralar önünde verdiği samimi pozlar dışında, esir İsrailli askerle ilgili herhangi bir tavize yanaşmadı.

Ertesi yıl, 2007’nin haziranında, Hamas yönetimi, Gazze’nin kontrolünü resmen ele aldı. Fetih’in İstihbarat Şefi Muhammed Dahlan’a bağlı birliklerle Hamas askerleri arasında yaşanan bir haftalık yoğun bir çatışma sonunda, Dahlan ve takipçileri Gazze’den sınır dışı edildi.

14 Haziran’da Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze’deki hükümeti feshettiğini ve Başbakan İsmail Haniye’yi görevinden alarak yerine Salam Feyyad’ı atadığını açıkladı, ancak Hamas tarafı bu kararı görmezden geldi ve Haniye görevinde kalmaya devam etti. Aynı günlerde, İsrail, Gazze’ye yönelik kapsamlı bir kara-deniz-hava ablukası başlattı. Bu, Hamas’ın yönetimden çekilmemesine verilmiş bir ceza niteliğindeydi. İsrail, bir yıl sonra, Gazze’den atılan roketleri bahane ederek 27 Aralık 2008’de “Dökme Kurşun Operasyonu”nu başlattı, Hamas hükümetini yeniden cezalandırmaya soyundu.

İsrail bu şekilde sürekli Gazze’yi ve Hamas’ı cezalandırırken, yaşanan bombardımanlar ve ağır can kayıpları, Filistin kamuoyunda Hamas’la Fetih arasındaki yakınlaşmanın zorlanması noktasında beklentileri artırıyordu. Kamuoyunun sürekli baskısı altında, Yemen’in başkenti Sanaa’da bir araya gelen Hamas ve Fetih heyetleri, 23 Mart 2008’de “Sanaa Anlaşması” adı verilen metni imzaladı.

Sonraki aylarda ortaya çıkan anlaşmazlıklar, ittifakın öyle kolayca tesis edilemeyeceğini de gösterecekti. Fetih, Gazze’deki yönetimin tamamen Ramallah’a devredilmesini beklerken, Hamas ise kazandığı seçim zaferinin hakkını vermek istiyordu. Hamas-Fetih görüşmeleri, 2010 yılı boyunca, bu defa Suriye’nin başkenti Şam’da yürütüldü. Oradan da yine somut bir netice elde edilemedi. Fetih, Gazze’nin teslim olmasını talep ederken, Hamas da İsrail’i tanıyacak herhangi bir formüle yanaşmıyordu.
Türkiye, Hamas ile ilgili olarak 2009 yılında önemli bir rol üstlendi. İsrail'in Gazze'ye gerçekleştirdiği Dökme Kurşun Operasyonu sonrasında ateşkes ilan edilmesi için Türkiye'nin büyük gayretleri oldu. Türkiye'nin bu dönemde Şam, Kahire ve Tel Aviv arasında mekik diplomasi yürüttüğü biliniyor.

Davutoğlu ve Suriye İlişkileri

Türkiye’nin Hamas ile ilişkisi çok daha siyasi bir karar. Hamas ile görüşmeler şu an bile Başbakanlık Ofisi tarafından yönetiliyor. Bu ilişkinin mimarlarından biri Ahmet Davutoğlu.

Davutoğlu Başbakanlık Başdanışmanlığı görevindeyken 39 kere Suriye’ye giderek bu konuda büyük çaba göstermişti. Davutoğlu Dışişleri Bakanı olduktan sonra da Şam'a gerçekleştirdiği resmi ziyaretler sonrasında Hamas liderlerini de ziyaret etti.
Dışişleri Bakanlığı’nın bu konudaki rolü ise sınırlı. Dışişleri'nin yılda bir kez düzenlediği büyükelçiler konferansından basına sızan haberlere göre de, bazı büyükelçiler Suriye, İran, Hamas gibi ilişkilerin tarzından kaygı duyuyor.

Davutoğlu Dışişleri Bakanı olduktan sonra, temasları daha sonra MİT Müşteşarı olan Hakan Fidan sürdürdü. Başbakanlık'ta dış politika ve uluslararası güvenlik konularından sorumlu Müşteşar Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde Fidan, Hamas ve -İsrail basının yazdığına göre- İran'da Devrim Muhafızları yetkilileri ile görüştü.

Fidan'ın Hamas görüşmelerinde türcümanlığını Davutoğlu zamanındaki gibi Başbakan Başmüşaviri Emrullah İşler yapıyordu. İşler'in, Fidan dışında Hamas  ile  Başbakan adına temas kurduğu da söyleniyor.

AKP iktidarına kadar Hamas'ın Türkiye'deki ilişkileri, Müslüman Kardeşler ideolojisine yakın kurumlarlaydı. AKP iktidara geldikten sonra Türkiye Hamas'ı siyasi olarak muhatap aldı. Eleştiriler, Hamas ile görüşülmesinden ziyade örgüt ile kurulan ilişkinin hükümet düzeyinde olmasında odaklandı.

15 Mart 2011’de Batı Şeria ve Gazze’de on binlerce Filistinli, Hamas ve Fetih arasında artık bir anlaşmanın sağlanması talebiyle sokaklarda gösteriler düzenledi. Gazze’de, Hamas’a bağlı polisler, göstericileri zor kullanarak dağıttı.

Mahmud Abbas, 26 Mart’ta Hamas yetkilileriyle yüz yüze görüşerek, ittifak müzakerelerini konuştu. 27 Nisan günü, Hamas ve Fetih adına yapılan açıklamada, birlik hükümetinin kurulacağı belirtilerek, bir yıl içinde seçime gidileceği duyuruldu.

Bunun üzerine, İsrail, Filistin’e ait gümrük gelirlerinin 88 milyon dolarlık kısmını dondurduğunu açıkladı. 4 Mayıs 2011 günü Hamas ve Fetih yetkilileri, Kahire’de yeni bir ittifak anlaşması imzaladı. Bunu, 6 Şubat 2012’de Katar’ın başkenti Doha’da ilân edilen yeni bir “birlik deklarasyonu” takip etti. Hamas yönetimi bu süreçte, “Arap Baharı”nın sarsmaya başladığı Şam’dan ayrılarak, Doha’ya yerleşmişti. Hamas’ın 1999’da başlayan Şam ikâmeti böylece sona eriyordu.

23 Ekim 2012’de, dönemin Katar Emiri Hamad bin Temîm Âl-i Sânî, kalabalık bir heyetle Gazze’yi ziyaret etti. Milyonlarca dolarlık yatırımın sözünün verildiği ziyaret, Hamas hükümetine taze kan hükmündeydi.

Aynı yılın sonunda, İsrail, “Bulut Sütunu Operasyonu”nu başlatarak, 14-21 Kasım günleri arasında Gazze’yi ağır bombardımana tuttu. Bombardımandan yaklaşık iki hafta sonra, 7-8 Aralık’ta, Hamas Siyasî Büro Şefi Hâlid Meşal, 45 yıllık bir aradan sonra ilk kez Gazze’yi ziyaret etti.

Refah Kapısı uzun süreliğine kapanırken, Mısır’dan Gazze’ye yönelik yardım ve destek de durduruldu. Ancak Hamas, hızlı bir şekilde yeni yönetimle de temasa geçerek, Gazze’deki insani krizin hafifletilmesi için eldeki bütün alternatifleri kullanmaya girişti.

İşgalci rejim İsrail’in 8 Temmuz-26 Ağustos 2014 tarihleri arasında Gazze’ye düzenlediği “Koruyucu Kalkan Operasyonu”, yine öncekiler gibi çok sayıda (en az 2100) Filistinlinin ölümüne yol açtı.

9 Ekim 2014 günü, Gazze, tarihi anlara tanıklık etti: Hamas ve Fetih arasında varılan mutabakat sonucu teşkil edilen “birlik hükümeti”, Mahmud Abbas tarafından atanan Rami Hamdallah başkanlığında Gazze’de toplandı. Ancak bu birlik manzarası uzun sürmeyecek, 30 Kasım’da hükümetin bozulduğu açıklanacaktı.

Hem içeriden hem de dışarıdan çeşitli baskılarla karşı karşıya kalan Hamas, 1 Mayıs 2017’de “Kuruluş Belgesi”ndeki bazı yenilik ve tadilatları dünya kamuoyuyla paylaştı.

Hâlid Meşal’in bizzat duyurduğuna göre, hareket, artık Müslüman Kardeşler Teşkilâtı (İhvân) ile herhangi bir organik bağının bulunmadığını açıklıyor, dahası 1967 sınırları dâhilinde kurulacak bir Filistin devletinin tanınması karşılığında İsrail’i tanıyacağını belirtiyordu. Neresinden bakılırsa bakılsın, bu durum, Hamas’ın temel felsefesinden ve hareket tarzından ciddi bir sapmaya işaret ediyordu. Belgenin açıklandığı dönem itibariyle hareketin yüzleşmek zorunda kaldığı güçlükler, üslup değişikliğinin ana nedeniydi.

Mısır istihbaratıyla temasları sıklaştıran Hamas’ın yeni yönetimi, 12 Ekim 2017’de, Kahire’de imzalanan bir mutabakatla, Fetih’le kalıcı bir birliğin kurulduğunu açıkladı. Böylece, 10 yıllık bir aradan sonra, Gazze yeniden Batı Şeria ile birleşerek yönetim ortak hale gelecekti. Anlaşma ayrıca, Gazze’nin bütün sınır kapılarının Fetih’e devrini de öngörüyordu.

İsrail, Hamas içinde bulunduğu sürece bu “birlik hükümeti” ile herhangi bir temas kurmayacağını açıklamış olsa da, gelinen noktanın Filistinliler açısından anlamı büyüktü. Hamas, İsrail’i tanımayacağını, silah bırakmayacağını ve İran’la ilişkileri kesmeyeceğini kesin bir dille dünyaya ilân etmişti. Bu da, söz konusu anlaşmayı Hamas açısından “kabul edilebilir” kılan bir etkendi.

ABD’de Donald Trump’ın başkan seçilmesinden sonra Amerikan yönetiminin Filistin konusunda denge siyasetini tamamen terk etmesi, elbette işgalci İsrail hükümetini de memnun eden bir durumdu. Bu çerçevede, Hamas Lideri İsmail Haniye’nin 31 Ocak 2018’de ABD tarafından “global terörist” ilân edilmesi, İsrail açısından bir zaferdi.

Gazze “birlik hükümeti”nin çatısı altına alınmış olsa da, Hamas’la Fetih arasındaki ihtilaflar henüz sona ermiş değil. Bir yandan Mısır’la bir yandan da İran’la ilişkileri canlı ve sürekli tutmaya çalışan Hamas, İsrail’in gittikçe ağırlaşan ablukası yüzünden yaşam şartları dayanılmaz boyutlara ulaşan Gazze halkının çözüm talepleriyle de başa çıkmaya çalışıyor. 

Fetih’in sürekli baskısı ve Gazze’yi tamamen kontrolde tutma çabası da, Hamas’ın bugün karşılaştığı bir diğer engeli oluşturuyor.

İşgal altındaki Filistin topraklarında mümin ve direnişçi bir grupla başlayan süreç 33 yıllık bir zaman diliminin ardından Filistin ulusal projesi haline geldiği gibi ümmetin zafer ve özgürlük umudu haline de geldi.  

Otuz küsur yıl önce başlayan süreçte Hamas davet, ıslah, sosyal hayat, toplumu inşa etme, direniş, yönetim, yönetimle direnişi birleştirme gibi alanlarda bir çok fedakarlıkta bulundu. Bu süreçte bölgesel ve küresel çaplı engellemeler, tasfiyeler, baskı ve dayatmalar neticesinde çok ağır bedeller ödedi. Lider ve askerlerinden onlarca yiğit insanı kurban verdi. Bütün bunlara rağmen hâlâ ilk günkü sözüne sadıktır ve emin adımlarla yürüyüşüne devam etmektedir. 

Hamas’ın Siyasi Birim üyesi Sami Hatır, Hamas’ın genç bir hareket olarak doğduğunu, hala gençliğini ve diriliğini koruduğunu, özgürlük ve dönüş stratejisiyle uyumlu bir şekilde yol almaya devam ettiğini söyledi. 

Filistin Enformasyon Merkezi’ne konuşan Hatır “Hamas hareketi gidişatında ve siyasi faaliyetlerinde fazlasıyla olgunlaştı. Elinde askeri ve siyasi kartlar olmadan düşmanla soyut görüşmeleri esas alan ve buna bel bağlayan yöntemin aksine, şimdiye kadar sürdürdüğü direniş metodunun, semere veren metod ve yöntem olduğunu herkese gösterdi” dedi. 

Hamas hareketinin işbirliği ve tavır birliğini esas alan bir sistem kurma, kuşatmaya karşı cephe ve ortak operasyon odası oluşturma gibi diğer Filistinli gruplarla ortak çalışma alanları oluşturmada yapıcı adımlar attığını hatırlatan Hatır “Hamas, güçleri birleştirme, ortaklık esası üzerine kurulan Filistin siyasi alanını düzeltme ve bu konuda çıkış yolu bulma konusunda ciddi bir rol oynadı” dedi. 

Hamas Siyasi Birim üyesi ve hareketin Dışişleri Dairesi sorumlusu Husam Bedran ise Hamas’ın şu anda daha sağlam bir konuma ve düşmana karşı güçlü bir pozisyona, düşmanı dizginlemede güçlü bir yere ve ona karşı direnişte daha sağlam bir duruş noktasına geldiğini söyledi.

Filistin Enforasyon Merkezi’ne konuyu değerlendiren Bedran “Hamas paklığını, duruluğunu ve düşüncesinin asaletini korudu. Hâlâ ilkelerine bağlıdır. Şehitlere vefalıdır. Kurucuların metotlarına bağlıdır. Bunları asla değiştirmedi” dedi. 

Direnişin bütün şekilleriyle hareketin çalışma alanı olduğunu belirten Bedran, Hamas’ın direniş projesini düşünce, metot, kültür, eğitim, hazırlık ve pratik düzleminde sürdürdüğünü, Filistin halkının işgale karşı direnişinde asli bir hakkı olan bu ilkelerin tartışma konusu, diyalog veya pazarlık konusu olamayacağını söyledi. 

Hamas sözcüsü ve hareketin Arap Dünyasıyla İlişkiler Ofisi üyesi Dr. Sami Ebu Zuhri ise Hamas hareketinin kuruluşundan şimdiye kadar başta direniş projesini hayata geçirmesi, onu halkın kültürü haline getirmesi, vatanın Gazze bölgesini özgürlüğe kavuşturması ve daha sonra burayı özgürlük projesinin üssü haline getirmesi gibi birçok alanda büyük başarıya imza attığını söyledi.

Ebu Zuhri, işgal rejiminin başlattığı üç savaşta Hamas hareketinin ciddi bir direniş gösterdiğini, savaşlarda düşmana ağır darbeler indirdiğini, düşmanın hedeflerine ulaşmasını engellediğini kaydetti.  Ümmet düzleminde Hamas hareketinin ümmetin umudu ve adresi haline geldiğini, ümmetin Filistin davası etrafında gücünü yığmasını sağladığını, Filistin davasının yaralı olan ve kendi sorunlarıyla boğuşan ümmeti diri tutan ve onun etrafında birleşmesini sağlayan önemli bir faktör haline geldiğini ifade etti. 

Hamas adına Filistin halkına mesaj gönderen Hatır “halkımıza ve ümmetimize mesajımız şudur: Kapsamlı ve olgun bir bakış sahibi olmaya muvaffak olan, hakka dayanan, Rabbinden yardım dileyen ve bu konuda sebat edene -engeller ne boyutta olursa olsun- zaferin gelmesi kesindir” dedi.  Hatır devamla, direniş yönteminde kararlı olma, Filistin ulusal birliğini sağlama ve Müslümanlara dayanmanın Allah’ın yardım ve inayetiyle özgürlük ve dönüşe ulaştıracağını kaydetti. 

Bedran ise “Hamas sizdendir ve size gelmektedir. O güvenliğinizdir. Her türlü özel ve hizbi maslahatın üstünde olan maslahatınızın hâsıl olması için çok isteklidir. Selam, hürmet ve saygı içerde ve dışarıda olan her kesimdeki halkımızadır” ifadesini kullandı. 

Ebu Zuhri ise “dış komplolara rağmen düşmana darbeler indiren, toprağında sebat eden bu büyük halkla iftihar ediyoruz. Direniş bu büyük halka sahip olmasaydı bütün bu başarıları elde etmesi mümkün olmazdı.”  açıklamasında bulundu.

//Abdullah Yiğit


İlginizi Çekebilecek Yazılar

Trump sürgün peşinde
  • @israilpost
  • 18-05-2025
Trump sürgün peşinde
Ankara-Tel Aviv hattı
  • @israilpost
  • 16-05-2025
Ankara-Tel Aviv hattı
Siyonizme Karşı Durmak
  • @israilpost
  • 15-05-2025
Siyonizme Karşı Durmak
Siyonistlerin Zirvesi
  • @israilpost
  • 15-05-2025
Siyonistlerin Zirvesi
Trump
  • @israilpost
  • 14-05-2025
Trump'ın Türkiye ziyareti