Siyonist İsrail'in koronavirüs aşı politikası, dördüncü Cenevre Sözleşmesi'ni ihlal ediyor ve bu işgalci rejime karşı yaptırımlara yol açmalı.
1967 sınırlarının ötesine İsrail’in Batı Şeria'ya genişlemesi, duvarın inşası sırasında sıkça duyulan bir kendini savunma eylemi olduğu argümanından uzun zamandır uzaklaştı.
Geçen yıl Batı Şeria'nın yüzde 60'ına kadar ilhak etme planlarıyla sonuçlanan İsrail'in ilhak siyaseti bugün İsrail topraklarından kovulan Yahudilerin ona geri dönmeye mahkum olduğu İncil kehanetinin yerine getirilmesi olarak sunuluyor. Bu köktendincilik, yerleşimci topluluğun ve ulusal dini hakkın çok ötesinde sayısız yolla yayılmaya devam ediyor.
İlhak ve Egemenlik
Siyonistlerin kullandığı "Kudüs'te gelecek yıl" ifadesinden, Kudüs'ün eski şehir etrafındaki antik taşların kimliğini belirleme arkeolojik girişimlerine, Batı Şeria'yı tanımlamak için İncil'deki Judea ve Samiriye kelimelerinin kullanımına kadar, tanınan sınırları bir gün “nehirden denize kadar” uzanacak bir devlet inşa etme rüyası her zamankinden daha fazla kolektif bir plan halini aldı.
Bu mantığa göre, uluslararası toplumun hukuken işgal altında olarak kabul ettiği topraklar “tartışmalı” olarak adlandırılıyor. Bu topraklardan kovulan Filistinli mültecilerin sadece bir kısmı gerçek anlamda mülteci olarak ortaya çıkıyor.
İlhak iddiası, egemenliğin genişletilmesinden başka bir şey değil.
Bir on yıl içinde siyasetin saçaklarında kullanılan kelimeler bir sonraki ana akım haline gelir. Tzipi Hotovely'nin işgalci rejim İsrail'in son İngiltere Büyükelçisi olarak atanmasına liberal Siyonistler dehşetle tepki gösterdi. "Bu topraklar bizim. Hepsi bizimdir. Buraya bunun için özür dilemeye gelmedik." Diye açıklama yapan aşırı sağdaki Hotovely, sadece laik ve dini olan birçok kişinin şu anda yeryüzünde bir gerçek olarak düşündüğü ve haykırdığı inancı yüksek sesle söylüyor.
Ancak İsrail'in kaderi hakkındaki köktendinci inançlar, ilk bakışta göründüğü kadar da evrensel olarak uygulanmamakta.
Covid-19 Siyaseti
Siyonist İsrailli bakanların Filistinliler üzerindeki egemenliği genişletme konusunda konuşmanın uygun olmadığı zamanlar var. Aslında, onu geriye çekerek tam tersini yaparlar. Şimdi onlardan biri.
İsrail Sağlık Bakanlığı, işgal altındaki Filistinlilere veya hapishanelere aşı yapmak için herhangi bir plan ve sorumluluğa sahip olmadığını açıkladı. Covid olayı aslında Filistinli ve İsrailliler arasında tam bir ayrım yapıyor. Filistin Yönetimi, 9 Ocak itibariyle Filistin ve Doğu Kudüs'te 165.000 aktif vaka ve 1.735 ölüm olduğunu açıkladı.
Filistin sağlık Komitesi'nde görev yapan bir doktor olan Mustafa Barghouti ve eski bir bakan Covid-19 hakkında şunları yazdı: "her gün 1.800'den fazla yeni vaka kaydediliyor. Bu iki bölgedeki enfeksiyon oranı, test edilenler arasında yüzde 30'dur ve bu oran İsrail'de yüzde 7,4'tür."
Dünyada nüfusunun yüzde 20'sini İngiltere ve ABD'nin 10 katı olan iki doz ile aşılayan ilk ülke haline gelen işgalci İsrail, kendisini bir dünya lideri olarak görüyor. Ancak Filistinliler kendi kontrolü altında olduğunda bu sağlık hizmeti duvarda sona eriyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), işgalci rejim İsrail Sağlık Bakanlığı'nın Filistinli sağlık çalışanlarını aşılamak için "gayri resmi tartışmalarda" yapılan bir talebi reddettiğini söyledi. Uluslararası organın Filistinlilere elçisi olarak görev yapan DSÖ yetkilisi Gerald Rockenschaub, "İsrail Sağlık Bakanlığı bu seçeneği araştıracaklarını belirtti, ancak şu anda İsrail'deki aşı sıkıntısı nedeniyle aşı tedarik edebilecek bir konumda değildi" ifadesini kullandı.
Siyonist İsrail kamu güvenliği bakanı da başlangıçta virüse karşı çok az veya hiç koruma olmayan ve kalabalık koşullarda tutulan Filistinli mahkumları aşılamayı reddetti. İsrail hapishanesinde, aşırı kalabalık hücrelerde, kötü hijyen, nem ve temiz hava eksikliği altında yaşam mücadelesi veren 4.400 Filistinli var.
Sosyal mesafeyi uygulamak, ellerinizi yıkamak, koruyucu giysiler giymek veya hücreleri dezenfekte etmek buralarda imkansız gibi sayılan durumlar: "Bu Filistinli mahkumları son derece savunmasız bıraktı. Pandeminin patlak vermesinden bu yana, 189 mahkumun testleri pozitif çıktı. Filistin Yönetimi tarafından hazırlanan rapora göre; virüs bulaşmış mahkumlar acınacak halde, tedavi ve izolasyona ihtiyaç var. Esirler bir ağrı kesici ve bir limona bile muhtaç.”
Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Reuvin Rivlin'in baskısı sayesinde Perşembe günü, Sağlık Bakanı Yuli Edelstein, Npr'ye Filistinli mahkumların önümüzdeki hafta aşı alacağını söyledi. Rivlin, Filistnli esirleri aşıdan mahrum bırakmanın demokrasinin değerleri ihlal ettiğini söyledi.
'Komşularımız'
Bununla birlikte, işgalci İsrail rejiminin aynı sorumluluğu, işgal ettiği alanlarda yaşayan Filistinliler için geçerli değil. (!) Edelstein, onlara gerçekten kendilerine bakmayı öğrenmesi gereken "komşular" diyor.
Sky News’e Edelstein Pazartesi günü yaptığı açıklamada, bu süreçte kimse bizden yardım beklemesin der gibiydi.
"Bu ülkede, görüşleri ne olursa olsun, İsrail vatandaşından bir aşıyı alacağımı ve tüm iyi niyetle komşularımıza (!) vereceğimi hayal edebilecek kimse olduğunu sanmıyorum."
Batı Şeria, Gazze ve Kudüs'teki Filistinlileri tanımlamak için "komşu" kelimesinin kullanılması yasal bir saçmalıktır. Bunu konuşmak için, İngiltere'nin insan hakları ve hukuk uzmanlarından biri olan Sir Geoffrey Bindman ile görüşüldü.
Bindman, İsrail'in işgal altındaki Filistinlilere Covid-19 aşısını sağlama sorumluluğunun uluslararası yasal etkilerini inceledi ve konuyla ilgili açıklamaları şöyle:
“İsrail'in işgalci bir güç olarak bulaşıcı hastalıkların ve salgınların yayılmasıyla mücadele etmek için gerekli profilaktik ve önleyici tedbirlerin benimsenmesini ve uygulanmasını da sağlaması gerektiğini belirten dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin 56.maddesi uyarınca bunu yapmak zorunda.”
MEE'ye yaptığı açıklamada; "İsrail'in iki düzeyde yükümlülükleri var: dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin 56.maddesi, İsrail hükümetine işgalci bir güç olarak yükümlülükler getiriyor. Tıp etiği, tıp topluluğunun tüm üyelerinin hizmet ettikleri kişiler arasında ayrım yapmamalarını ve tüm hastalara ellerinden gelenin en iyisini yapmalarını gerektirir."
Bindman, İsrail sağlık Bakanı'nın Filistinlileri "komşular" olarak tanımlamasına da itiraz etti:
"Onlar komşu değil. Onlar işgal altındaki topraklarda yaşayan insanlardır ve bu, İsrail'in dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nde uygun şekilde bakıldığından sağlık açısından emin olmak için yükümlülükler altında olduğu anlamına gelir. İsrail Cenevre Sözleşmesi'ni her türlü şekilde ihlal etti."
Tehlike
Filistin Yönetimi, her zaman olduğu gibi, işgalci İsrail'in sorumluluklarını vurgulama arzusu ile kendi sorumluluklarını yerine getirememesi arasında parçalanıyor. Aşının gelişi için son tarihler geldi ve geçti, ancak aşının kendisi henüz gerçekleşmedi. Filistin Sağlık Bakanı Mai el-Kaila, Bakanlığının Filistin'de acil kullanım için Rus aşı Sputnik V'yi onayladığını ve sağlık çalışanlarına, hastalara ve yaşlılara "gelir gelmez" (!) dağıtılacağını açıkladı.
Sağlık Bakanlığı, Astrazenica'dan aşıların Şubat ayının "ortası ve sonu arasında" ulaşacağına dair resmi bir mektup aldı. Belirsiz bazı ifadeler var ancak kitlesel aşılama programı için henüz ciddi bir plan yok. Sağlık Bakanlığı, DSÖ ve özel şirketlerle mümkün olduğunca çok sayıda aşı sağlamak için çalıştığını söylüyor, ancak kelimeler ve eylemler arasındaki boşluk hiç bu kadar belirgin ortaya çıkmamıştı.
Uluslararası toplumun ilgisizliği ile bu devam edecek. İşgalci rejim İsrail parlamentosu olan Knesset'in Filistinli üyeleri, Birleşmiş Milletler özel Raportörü Michael Lynk'e, İsrail'in BM'nin işgal altındaki Filistin toprakları (OPT) olarak tanımladığı alanda aşıları dağıtma sorumluluğu konusunda çağrıda bulundu.
Uluslararası toplum sadece işgalci İsrail'in uluslararası hukuka karşı dokunulmazlığını kabul etmekle kalmadı, aynı zamanda suç ortağı oldu. Filistinlilere sağlık yardımı sağlamak için üçüncü bir taraf da ABD Başkanı Donald Trump'ın yanı sıra Arap müttefikleri tarafından finanse edilen UNWRA'dır.
BAE'nin UNWRA'ya yaptığı yardım, 2018'de 52 milyon dolar, 2020'de ise 1 milyon dolara düşürüldü. Suudi Arabistan ise 2018 ve 2020 yılları arasında finansmanını 20 milyon dolar azalttı.
Uluslararası hukukun uygulanmamasından şikayet eden Bindman, Birleşmiş Milletlere üye ülkelerden bazıları tarafından yaptırımlar uygulandığını öne sürdü: "Hukuku ihlal eden ulusların yanlış işlerini düzeltme ve uluslararası hukukun uygulanması son derece zayıf, çünkü bunu düzeltmek ihlal edenlerin isteğine bağlı.”
Covid olayının işgalci İsrail'e karşı bir yaptırım davasını destekleyip desteklemediği sorulduğunda, Bindman şöyle cevap verdi: "kesinlikle, Evet."
/Middle East Eye/David Hearst
//İsrailpost için tercüme ve edit Abdullah Yiğit