23 Mart’ta yeniden sandığa gidecek olan Siyonist rejim İsrail’de, Başbakan Benyamin Netanyahu tüm seçim yatırımını Covid-19 salgınını durdurmaya yapıyor.
Üç normalleşme anlaşması, üç iddianame, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti ve Golan Tepeleri’ni işgalci rejim İsrail toprağı olarak tanıması... Tüm bunlara rağmen Başbakan Benyamin Netanyahu’nun kaderini koronavirüsle mücadele belirleyecek. Netanyahu da rakipleri ve Siyonist İsrail halkı da bunun farkında.
Netanyahu bugünlerde pek çok farklı cephede savaşıyor. İsrail parlamentosu Knesset’te 61 sandalyelik çoğunluğu elde etmek, peş peşe yapılan üç seçimde Netanyahu için ulaşılmaz bir hedef oldu ve bugün daha da ulaşılmaz görünüyor.
Covid-19 pandemisi ile siyasi kartlar yeniden karılırken, 23 Mart’ta yapılacak seçimlerin sonucu da pandemiyle doğrudan ilintili iki yarışa bağlı olacak. İsrail’in dünyada lider konumunda olduğu kitlesel aşılama kampanyası ekonomideki sert gerilemeyi, hükümetin krizdeki diğer başarısızlıklarını gölgede bırakacak mı?
Netanyahu geçtiğimiz günlerde, küçük esnafın başlattığı protesto hareketinin temsilcileriyle online bir toplantı yaptı. Medyaya sızan toplantı kaydında Netanyahu, aşılama kampanyası ve bazı Arap devletleriyle sağlanan barış anlaşmalarının etkisiyle partisi Likud’un Knesset’te 42 sandalye kazanabileceğini söylüyor. Ayrıca, arkasında beyaz bir tahtada görülen grafiklere işaret ederek Covid-19 vakaları çoğaldıkça Likud’a desteğin düştüğünü, vakalar azaldığı zaman da desteğin arttığını belirtiyor.
Netanyahu’nun bu sözleri şimdi rakipleri tarafından kampanya malzemesi yapılıyor, Başbakan’ın siyasi kazanım uğruna İsrail’de 4 binden fazla ölüme neden olan salgını pervasızca kullandığının kanıtı olarak gösteriliyor.
Netanyahu pervasız olabilir ama haksız değil. 2020’nin ilkbaharında, virüsü ülkede yok ettiği zannedilen ilk kapanmanın ardından Netanyahu halka “Gidin eğlenin” diyerek tüm ekonomik ve sosyal kısıtlamaları kaldırmış ve anketlerde hızla yükselerek 40 sandalyeye yaklaşmıştı. Sandıktan da böyle bir sonucun çıkması, Netanyahu’yu her şeye kadir kılacak, rüşvet, yolsuzluk ve güveni suistimalle yargılandığı davayı durdurmaya yönelik kapsamlı yasal değişiklikler yapmasına ve hukuk sistemini giderek ele geçirmesine imkân verecek.
İkinci ve üçüncü kapanmalar ise hükümetin kriz yönetiminde pek çok başarısızlığını ortaya koydu ve Netanyahu’nun desteği 30 sandalyenin altına düştü. Kendi seçmenleri bile Başbakan’ın virüsle mücadelesine kırık not verdiler. Sonbaharda iyice dibe vuran Netanyahu, hükümeti dağıtarak yeniden seçime gitmeyi bile düşündü. Vakaların ve ölüm oranlarının arttığı, ekonominin küçüldüğü bir ortamda böyle bir düşünce intihardan farksız gibiydi.
Aşı her şeyi değiştirdi. İsrail Pfizer ile bağlayıcı bir ön anlaşma imzalamamıştı ama milyonlarca doz aşı almak üzere şirketi ikna etmeyi başardı. İşin büyük kısmını bizzat Netanyahu halletti. Kasım başında Pfizer CEO’su Albert Bourla ile telefon görüşmeleri yapan Netanyahu, yöneticiyi razı etmek için büyük çaba sarf etti. Dünyada kimse bu işi Netanyahu’dan daha iyi yapamazdı. O, Bourla’nın Yahudi kökenlerini de kullandı ve büyük bir ustalıkla sonuç almayı başardı. Ardından ülke çapında hızlı bir aşılama kampanyası başladı. İsrail’de oldukça gelişkin olan devlet sağlık sistemi sayesinde kampanya şaşırtıcı bir süratle ilerledi.
Yapılan her iğneyle Netanyahu’nun anket sonuçları yükseldi. Kısa sürede yeniden 30 sandalye eşiğine ulaşan Netanyahu, rakiplerine martta vuracağı darbeyi planlamaya başladı. Ne var ki koronavirüs düşünülenden de sinsi çıktı. İngiltere mutasyonu diye bilinen tür ve muhtemelen Güney Afrika mutasyonu İsrail’de yeniden korku yarattı. Virüsün yeni türleri dikkati, İsrail’in ana giriş kapısı olan Ben-Gurion Havalimanı’nın ısrarla kapatılmadığına çekerken, hasta sayısı ve ölümler hızla yükseldi.
Salgını bastırma yarışında aşılamalar son bir haftada mutasyonların gerisinde kalmış gibi görünüyor. Netanyahu hükümeti, mutasyonların tehlikeli olduğunun anlaşılmasının ardından bile bunların ülkeye girişini engellemek için ciddi bir çaba sarf etmedi. Kara sınırları kapalı olan ve sadece bir uluslararası havalimanı olan İsrail, kendisini etkili bir şekilde yalıtabilirdi. Aksine, mutasyonların girişine ve hızla yayılmalarına izin verildi.
Netanyahu seçim umutlarını salgını bastırmaya bağlamış durumda. Aşılama operasyonunu tantanalı bir zafer geçidiyle tamamlamayı, kendisini İsrail halkının kurtarıcısı gibi sunarak Knesset’te 40’tan fazla sandalye kapmayı umuyor.
Netanyahu bu arada en sadık ve en önemli siyasi müttefiki olan ultra Ortodoks partilerin boğucu bağrından kurtulmaya çalışıyor.
Nüfusun yüzde 12’sini oluşturan ultra Ortodokslar, koronavirüs vakalarının yaklaşık yüzde 50’sini ve ciddi şekilde hastalanarak hastanelerin kapasitesini zorlayanların çoğunu oluşturuyor. Ultra Ortodoksların büyük bir bölümü kısıtlamaları yok saymaya devam ediyor. Diğer tüm okullar hükümet kararnamesi uyarınca kapalı kalırken onlar kendi okullarını açıyor, ibadetler ve kalabalık düğünler düzenliyorlar.
Netanyahu, cemaati genel kapanma tedbirlerine uymaya zorlamak için polise talimat vermeye cesaret edemiyor. Çünkü ultra Ortodoksların seçim günü intikam almasından korkuyor. Bu durum, diğer kesimleri çileden çıkarıyor ve Netanyahu’nun rakiplerine seçim malzemesi sağlıyor. Rakiplerinin ne kadar başarılı olacağını şimdiden tahmin etmek zor.
19 Aralık’ta İsrail’de ilk aşılanan kişi olan Netanyahu’nun, televizyonlarda canlı yayınlanan bu işlemin ardından şırıngayı aldığı ve bir zafer kupası misali ofisinde bir camekâna koyduğu, geçtiğimiz günlerde paylaştığı videoyla ortaya çıktı. Şırınganın gösterildiği videoda Netanyahu’nun İsrail halkını ölümcül bir salgından “kurtarma” başarısı anlatılıyor.
Bu hareket, utanma arlanma yoksunu Netanyahu’nun özeti gibiydi. Her türlü durumu oy devşirme makinasına dönüştürmekte onun kadar becerikli kimse yok. Netanyahu’nun şimdi bolca şansa ihtiyacı var. Zafer geçidini bozacak aşıya dirençli bir mutasyonun çıkmaması için dua ediyor olmalı. Dualarının kabul edilip edilmediği iki ay sonra belli olacak.
/El Monitor