Bir işgal rejimi olarak Filistin topraklarında kurulan İsrail’in geliştirdiği ve ürettiği nükleer silahların kuşkusuz dünya için büyük bir tehlike arz etmektedir. Ancak egemen güçlerin buna göz yumması tehlikenin boyutunu en üst düzeye çıkarmaktadır. Başta BM güvenlik konseyi, Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu elinde donanımlı belgeler olmasına rağmen İsrail’e dokunmaması anlaşılır gibi değil. Ancak aynı kurumlar söz konusu İran olunca her türlü baskıyı uygulamaktan geri durmuyor.
Bu makalede işgalci İsrail’in sahibi olduğu nükleer santralleri ve üretimine kısaca değineceğim.
Nükleer silaha sahip olma düşüncesi
ABD’nin İkinci dünya savaşında Almanya ve Japonya’ya karşı nükleer silah kullanarak, savaşı sonlandırdı. Bu durum, nükleer silah, diğer ülkeler için de bir sihir olarak görülmeye başlandı. Siyonist rejim başbakanı Ben-Gurion’ da bu nükleer silahı sihirli güç olarak görenlerin başında geliyordu. Ben-Gurion, 1947’de Siyonist bilim adamlarından Ernst David Bergman ile anlaştı ve ardından bu kadroya Şimon Perez adlı genç biri de katıldı. Ben-Gurion, Ernest David Bergman ve Şimon Peres üçlüsü oldukça gizli bir çelişme ile nükleer silah programlarını başlattı.
Projenin başlaması
Ben-Gurion, Bergman ve Peres üçlüsünün nükleer projeye başlamasıyla birlikte, Sovyetler Birliği, ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Danimarka gibi muhtelif ülkelerdeki nükleer araştırma merkezlerinde çalışan Yahudi bilim adamlarıyla irtibata geçildi. Bir yandan Yahudi bilim adamlarıyla irtibat sağlanırken diğer yandan da dünyanın muhtelif bölgelerindeki zengin Yahudilerden de büyük yatırım projelerine katılması çağrısı yapıldı. Bu projenin detayları Yahudi zenginlere söylenmese de 100 milyon dolara ihtiyaç olduğu belirtildi. İhtiyaç duyulan bu rakam o zaman şartlarında Siyonistler için çok yüksek bir rakamda ve yalnız başlarında karşılanabilecek bir rakam değildi. 1949’a gelindiğinde ise, Siyonist rejim ordusundan jeoloji uzmanlarından bir birim oluşturularak bölgede zengin maden yatakları aranmaya başlandı. Özellikle uranyum madenlerinin bulunmasını amaçlayan bu çalışmadan ayrı olarak nükleer fizik eğitimi alması için 6 öğrenci yurt dışına (ABD)ye gönderilir.
Ben-Gurion’ın hedefi nükleer silahlara sahip olmaktı ve bunu “ Einstein, Oppenheimer ve Teller gibi bilim adamları Amerika için çalıştılar. İsrail içerisindeki bilim adamları tarafından halkı için yapılan çalışmalarda saygıya değer” sözleriyle dile getirmişti.
İsrail nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların depolarındaki envanterin durumu hakkında bilgi yok. Siyonist rejim kitle iletişim araçları Müslümanları korkutmak için kitle imha silahları hakkında yanıltıcı bilgiler de vermektedir.
Biyolojik ve atam silahlar
Hiç şüphe yok ki, Siyonist rejimin atom ve biyolojik silah elde etme programı her zaman olmuştur. Bu program içerisinde araştırmaları her zaman biyolojik arıtma enstitüleri tarafından yürütülmektedir.
Fransa ile İsrail işbirliği
İsrail-Fransa ve İngiltere üçlüsünün, Mısır’a yönelik 1956’da yaptığı saldırı ve bu saldırıda istenilen hedeflere ulaşılamamış olması ardından (ABD ve SSCB’nin Fransa ve İngiltere’yi tehdit etmesi ardından üçlü grup Mısır’dan çekilmişlerdi) İsrail nükleer silah edinme programını hızlandırdı. Ben-Gurion, Fransa’yla “sözde” barış amaçlı bir nükleer santral kurulması yönünde anlaşmaya vardı. Anlaşma çerçevesinde Nekab çölünde “dimano” nükleer santralinin kurulması teklifini de bulundu. Teklif Fransa tarafından kabul edildi. Yapılan nükleer santralin büyük bir kısmı yer altında gizli çalışmalar için kullanılırken, yer üstündeki bölümde dünyaya “barış” amaçlı diye gösterildi.
Ürdünlü uzmanlar, işgal altındaki Filistin sınır bölgelerinde radyo aktif sızıntılara ve Siyonist rejim zehirli atıklarına rastlandığını belirtiyorlar. Siyonist rejimin gizli nükleer programlarının dünya kamuoyuna duyuran Mordehay Vanunu adlı Siyonist uzman, İsrail’in bilinmeyen birçok nükleer sırrını da açığı çıkarmıştır.
İsrail’in ilk nükleer denemesi
İsrail ilk nükleer demesini 1960 yılında Fransa ile ortak pasifik okyanusunda yapmıştır. İsrail ile Fransa arasındaki nükleer denemeler 1976 yılına kadar, Fransa cumhurbaşkanı General de Gaulle tarafından ekim savaşından sonra durduruldu. Bundan sonra, İsrail, Hindistan ve Güney Afrika ile nükleer işbirliğine yöneldi. İsrail’in nükleer silahının babası olarak bilinen Ernst David Bergman’ın ölümü ardından İsrail’in elinde 250’ nükleer başlıklı silah bulunuyordu. Dönemin ABD başkanı Jimmy Carter 27/5/2008 tarihinde düzenlediği bir basın toplantısında “ İsrail’in elinde en az 150 nükleer başlık bulunduğunu” itiraf etmiştir. Aslında Amerika’nın, İsrail’in elindeki nükleer güce dair, ilk ve açık bir itirafı olmuştu bu. Amerika, İsrail’in nükleer santralleri ve faaliyetlerini görmezlikten geliyor, bunun karşısında başka ülkelerin ise nükleer çalışmalarını önlemeye çalışmaktadırlar.
İsrail nükleer santralindeki faaliyetlere uluslararası toplum göz yumuyor
İsrail, nükleer projeleri hayata geçirmek konusunda uluslararası toplumun hiç bir itirazıyla karşılaşmamış ve hatta bu alanda bazı ülkelerin destek ve teşviklerini de almıştır. Özellikle ABD’nin BM güvenlik konseyindeki Veto hakkını sahip olmasındaki destek ve yardımlar hiç bir zaman göz ardı edilemeyecek kadar çoktur. ABD, İsrail’in nükleer güce(silaha) sahip olma hakkının bulunduğu bile söyleyecek bir cesaret gösterebilmekte ise de, başka ülkelerin enerji amaçlı barış amaçlı nükleer çalışmalarını önlemeye çalışmaktadır. ABD’nin bu durumları BM güvenlik konseyinde de “barış amaçlı” iddialarıyla yapılan nükleer çalışmalar her zaman sansasyonel bir olaya da dönüşmüştür. Zira, Siyonist rejim ABD’nin destekleri sayesinde nükleer silahları önleme anlaşmasını hiç bir zaman imzalamamış, nükleer tesislerini de hiç bir zaman uluslararası denetime açmamıştır.
Nükleer faaliyetleri geliştirme
İsrail’in Dimano nükleer santralinden ayrı olara başka nükleer santralleri de bulunmaktadır. Nahal Sorek adlı başka bir nükleer santralde kamuoyunda bilinmektedir. Bunlardan ayrı olarak nükleer araştırmalar yapan çok sayıda merkez ve entsitütülerde yoğun bir çalışma yürütmektedir. Dimano nükleer santrali ise en eski ve en tehlikelisi ve en büyük olanı olarak biliniyor. Bu çalışmalar hiç bir zaman uluslararası denetime açılmadığı gibi uluslararası yaptırımlara ve baskılara maruz kalmadan da nükleer silah üretimi yapılmakta bölge ve dünya barışını tehdit edecek şekilde geliştirilmektedir.
Not: Makalede yer alan bilgiler Aydın Altay'ın Nil İle Fırat Efsanesi adlı kitabından alınmıştır.